
Kalem Suresi Arapça Okunuşu
Nûn vel kalemi ve mâ yesturûn(yesturûne). Mâ ente bi ni’meti rabbike bi mecnûn(mecnûnin). Ve inne leke le ecran gayra memnûn(memnûnin). Ve inneke le alâ hulukın azîm(azîmin). Fe se tubsıru ve yubsırûn(yubsırûne). Bi eyyikumul meftûn(meftûnu). İnne rabbeke huve a’lemu bi men dalle an sebîlihî ve huve a’lemu bil muhtedîn(muhtedîne). Fe lâ tutııl mukezzibîn(mukezzibîne). Veddû lev tudhinu fe yudhinûn(yudhinûne). Ve lâ tutı’ kulle hallâfin mehîn(mehînin). Hemmâzin meşşâin bi nemîm(nemîmin). Mennâın lil hayri mu’tedin esîm(esîmin).Utullin ba’de zâlike zenîm(zenîmin). En kâne zâ mâlin ve benîn(benîne). İzâ tutlâ aleyhi âyâtunâ kâle esâtîrul evvelîn(evvelîne). Se nesimuhu alâl hurtûm(hurtûmi). İnnâ belevnâhum ke mâ belevnâ ashâbel cenneti, iz aksemû le yasrimunnehâ musbihîn(musbihîne). Ve lâ yestesnûn(yestesnûne).Fe tâfe aleyhâ tâifun min rabbike ve hum nâimûn(nâimûne). Fe asbahat kes sarîm(sarîmi). Fe tenâdev musbihîn(musbihîne). Enıg’dû alâ harsikum in kuntum sârımîn(sârımîne). Fentalekû ve hum yetehâfetûn(yetehâfetûne). En lâ yedhulennehâl yevme aleykum miskîn(miskînun). Ve gadev alâ hardin kâdirîn(kâdirîne). Fe lemmâ raevhâ kâlû innâ le dâllûn(dâllûne). Bel nahnu mahrûmûn(mahrûmûne). Kâle evsatuhum e lem ekul lekum lev lâ tusebbihûn(tusebbihûne). Kâlû subhâne rabbinâ innâ kunnâ zâlimîn(zâlimîne). Fe akbele ba’duhum alâ ba’dın yetelâvemûn(yetelâvemûne). Kâlû yâ veylenâ innâ kunnâ tâgîn(tâgîne). Asâ rabbunâ en yubdilenâ hayran minhâ innâ ilâ rabbinâ râgıbûn(râgıbûne). Kezâlikel azâb(azâbu), ve le azâbul âhırati ekber(ekberu), lev kânû ya’lemûn(ya’lemûne). İnne lil muttakîne inde rabbihim cennâtin naîm(naîmi). E fe nec’alul muslimîne kel mucrimîn(mucrimîne). Mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). Em lekum kitâbun fîhi tedrusûn(tedrusûne). İnne lekum fîhi lemâ tehayyerûn(tehayyerûne). Em lekum eymânun aleynâ bâligatun ilâ yevmil kıyâmeti inne lekum le mâ tahkumûn(tahkumûne). Sel hum eyyuhum bi zâlike zeîm(zeîmun). Em lehum şurakâu, felye’tû bi şurakâihim in kânû sâdikîn(sâdikîne). Yevme yukşefu an sâkın ve yud’avne ilâs sucûdi fe lâ yestetîûn(yestetîûne). Hâşiaten ebsâruhum terhekuhum zilletun, ve kad kânû yud’avne ilâs sucûdi ve hum sâlimûn(sâlimûne).Fe zernî ve men yukezzibu bi hâzâl hadîs(hadîsi), se nestedricuhum min haysu lâ ya’lemûn(ya’lemûne).Ve umlî lehum, inne keydî metîn(metînun). Em tes’eluhum ecran fe hum min magramin muskalûn(muskalûne). Em inde humul gaybu fe hum yektubûn(yektubûne). Fasbir li hukmi rabbike ve lâ tekun ke sâhıbil hût(hûti), iz nâdâ ve huve mekzûm(mekzûmun). Levlâ en tedârakehu ni’metun min rabbihî le nubize bil arâi ve huve mezmûm(mezmûmun). Fectebâhu rabbuhu fe cealehu mines sâlihîn(sâlihîne). Ve in yekâdullezîne keferû le yuzlikûneke bi ebsârihim lemmâ semiûz zikra ve yekûlûne innehu le mecnûn(mecnûnun). Ve mâ huve illâ zikrun lil âlemîn(âlemîne)
Kalem Suresi Türkçe Meali
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla. Nûn. Kalemle ve yazdıklarla andolsun ki sen, Rabbinin lütfu sayesinde bir deli değilsin. Şüphesiz senin için büyük bir mükâfat vardır. Sen yüce bir ahlâk üzeresin. Görüp anlayacaklar, hanginizin deli olduğunu yakında anlayacaklar. Şüphesiz senin Rabbin, yolundan sapmış olanı en iyi bilir. O, hidayete erenleri de en iyi bilir. O halde yalancılara boyun eğme. İstediler ki sen onlara yumuşak davranasın, böylece onlar da sana yumuşak davransınlar. Yemin edip duranlar, aşağılık, kusur arayıp duranlar, sürekli kötülüğü engelleyenler, saldırganlar, günaha dalanlar ve kaba saba olanlar, mal ve oğulları olduğu için sana boyun eğdirme. Kendilerine âyetlerimiz okunduğunda, “Öncekilerin masalları!” derler. Yakında biz onların burnunu damgalayacağız. Şüphesiz biz, bahçe sahiplerine belâ verdikleri gibi, onlara da belâ vereceğiz. Bahçe sahipleri sabah erkenden yemin ederek (fakirler gelmeden) bahçenin ürünlerini toplamaya gitmişlerdi. İstisnaya da (Allah’ın izniyle) yapmıyorlardı. Nihayet uykuda iken, üzerlerine Rablerinden bir azap (ateş) geldi ve bahçe yanıp kül oldu. Sabah erkenden yola çıkmadan önce, “Bugün oraya kimseyi fakir sokmasın” diye kararlaştırarak yola koyuldular. Fakat bahçeyi görünce, “Gerçekten sapıtmışız!” dediler. “Hayır, biz mahrum bırakılmışız!” dediler. Akıllı olanları, “Size ‘Rabbinizi tespih etseydiniz ya!’ dememiş miydim?” dedi. Onlar, “Rabbimizi yüceltiriz. Gerçekten biz zalim kimselerdik” dediler. Böylece birbirlerini kınadılar. “Yazıklar olsun bize! Gerçekten biz azgın kişilerdik!” dediler. “Rabbimiz bize bunun yerine daha hayırlısını verir umudu içindeyiz. Çünkü biz Rabbimizden ümitliyiz.” İşte böyle bir azap! Ahiret azabı ise elbette daha büyüktür. Keşke bilselerdi! Şüphesiz, Allah’a karşı gelmekten sakınanlar için Rablerinin katında naîm cennetleri vardır. Biz müslümanları suçlular gibi yapar mıyız? Size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz? Yoksa size ait bir kitabınız var da ondan mı öğüt alıyorsunuz? O kitapta “Seçip beğendiğiniz her şey sizindir” mi yazılı? Yahut bizden hüküm alacaklarınıza yemin ettirildi mi? Sor onlara: “Hanginiz bu iddiaya kefil olacak?” Yoksa onların ortakları mı var? Eğer doğru söyleyenler iseler, ortaklarını getirsinler! Bu, diğer sayfada devam ediyor.