Tahtalı 2365m / Olimpos Teleferik

Tahtalı 2365m / Olimpos Teleferik

Yazımızı sadece bir gezi ve gezgin boyutuyla paylaşıyoruz. STK’ı tarafından hazırlanan raporlarda ki “Beydağları Milli Parkı içindeki Tahtalı Dağı’nda, teleferik ve kayak pisti yapımına izin verilmesi, sadece bu bölgede bulunan 25 bitki türü dahil 860 türü tehdit etmekte ve su kaynakları ile ilgili olumsuzluklara yol açmaktadır.” durumu için hala kaygılarımız bulunmaktadır.

Antalya’ya bu defa yükseklerden , hemde 2365 m. yüksekten TAHTALI DAĞI’ndan baktık. Antalya’dan çıktığımızda 18C olan sıcaklık Tahtalı Dağı’nda Karlar arasında , çok soğuk bir havaya bürünmüştü. Esen sert rüzgarın eksi dereceleri hissettirmesinden çok , kısacık bir zamanda ki bu iklim değişikliği çarpıyor gerçekten insanı.

Kısa zamandan kastımız yaklaşık 10 dakika süren bir Teleferik yolculuğu. 4350 metrelik dünyanın en uzun teleferik hatlarından biri olan “OLIMPOS TELEFERİK” sizi Tahtalı dağı’na ulaştırıyor.Denizin kıyılarından ki o sakin ve yumuşak hatta mevsimin kış olmasına rağmen 18C’ye ulaşan sıcaklığından alıp kısacık bir yolculukla sanki dünyanın başka bir coğrafyasında karlı soğuk bir iklime getiriyor.Ancak tüm bunlara rağmen herşey yine de sıcacık!.

“OLIMPOS TELEFERİK” alt istasyonuna ulaşmak için eğer Antalya yönünden geliyorsanız (  ki biz öyle yaptık ) sırasıyla Beldibi , Göynük , Kemer , Kiriş ve Çamyuva’nın ilk sapağını geçip yolun sağ tarafında Teleferik yazan tabelaya kadar devam ediyorsunuz. Sonrasında 8 km boyunca harika bir orman içi yol sizi bekliyor. Öylesine bir güzellik var ki bundan sonra ki coğrafya da yola doğru eğilmiş ağaçlar arasından görünen karlar içinde ki Tahtalı dağı harika görüntüler veriyor. Sedir ağaçlarının coğrafyasına doğru gittiğinizden yer yer bu dünya mirası sayılan ağaçlar da etrafta kendini göstermeye başlıyor. Tabii ki asıl şölen teleferiğe bindikten sonra . Yolun bittiği yer tabii ki Olimpos teleferik alt istasyonu.

Bu istasyon , Avrupa’da ki istasyonlarla benzerlikler gösteren güzel ve modern bir yapı. Buraya gelirken yol boyunca yükseliyorsunuz. Alt istasyonun denizden yüksekliği 726 m. Kapısından girildikten sonra bilet gişesi ve teleferik kabinine geçmeden önce bir şeyler yemek – içmek için sevimli bir büfesi var. Hemen yan tarafından balkon kısmına çıkılabiliyor ve orada ki masa ve sandalyelerde sizlere hem manzara hemde ağaçlar içerisinde oturmak için imkan veriyor.

Teleferiğe binme zamanımızın geldiğini hareketlenmeden anlıyoruz ve bir üst kata biniş turnikelerine doğru ilerliyoruz.

Bundan sonrası her yükseğe çıkan teleferik maceramızda olduğu gibi iki şıktan oluşan bir bakış açısı. Kabinin önünde devamlı olarak yükseldiğinizden ve doğal artan yükseltilerin boyutunu pek fazla anlayamıyorsunuz. Kabinin arka tarafı hem bu mesafelerin göz aldanmasına kurban gitmesini önlüyor hem de açık bir hava varsa daha güzel bir manzarada yolculuk yapmanızı sağlıyor.

Kış aylarının güzel olan yanı aşağıda ki mevsimin dışında yaşanan başka bir mevsime yolculuk yapmanız. Bahardan kışa hem de kara kışa doğru!.

Yolculuğumuz sırasında kabinde yaklaşık 30 kişi vardı. Teleferiğin istasyondan ayrılmasıyla birlikte ayağı yerden kesilen her insan gibi hafiften bir heyecan sarıyor tabii. 4 adet taşıyıcı direkten bazıları fizik , statik hesaplamalarıyla yapıldığından sizlere inanılmaz geliyor. Aslında bu kadar iyi hesaplamaların sizi rahatlatması gerekirken hele yamaca doğru yamulmuş duran iç hoplatıyor! Gayet sarsıntısız ve direklerden geçerken hissettiğiniz küçük sallantı ve boşluk hissi dışında pek de korkacak bir durum olmadığını anlıyor herkes. Başkaları adına konuşuyorum çünkü benim buraya yaptığım çok sayıda yolculuk var.

Zirveye ulaştığınız da her yerin bembeyaz görüntüsü , buz tutmuş yerler ve bulutların üzerinde yer almanız şaşırtıyor. Zirve istasyonuna girdiğiniz de bu çok katlı büyük yapıdan mis gibi kokular geliyor burnunuza. Önce çok fazla gezilecek yer olmadığından hemen arka taraftaki bahçede dolaşabilmek ve karlar üzerinde yürüyebilmek için kapıdan dışarı çıkıyoruz. Çıktığımız gibi de şok oluyoruz. Bu ne soğuk ve sert bir rüzgar!. Yerlerde ki karlar iyiden iyiye buzlanarak kayganlaştığından açılan yoldan yürümek zorundasınız. Tesisin hemen arka tarafından ve etrafında ki yerlere herhangi bir kış sporları merkezi yapılmadığından sadece tesis ile sınırlı kalmak durumundasınız.

Böyle güzel büyük bir yatırım ve muhteşem bir doğa sadece bir teleferik yolculuğuna hapsediliyor ve doğaya gerçekten ihanet ediyor. Sadece bir teleferik için yapılan bunca doğa olumsuzluğuna insanın içi gidiyor.

Zirve de pek bir aktivite yok. Bir Alpler klasiği olarak hatıra eşyalar satan alışveriş dükkanı ve oraya geldiğinize değecek Shakespeare tarafından işletilmeye başlanan bistro cafe var. Buranın Shakespeare tarafından işletilmesi çok şey katmış çünkü daha önce hiç de tatmin etmiyordu. Mis gibi tarçın kokan saleplerimizi içtikten sonra ( sadece kokusu ve sıcak olmaları iyiydi!! Hayatımda ki en kötü saleplerden diyebilirim. Shakespeare’e yakışmıyor buradan belirteyim.) sıcak iyice rahatlattı. Salep pek iyi olmadığından biz latte’lerimizi söyledikten sonra bir süre dinlendik.

Tesis de yazın özellikle geceleri müzik dinletileri ve yemek için kullanılan teras bölümü de manzarası ile çok etkileyici. Burada bulunan kameralardan alınan görüntüler işletmenin web sitesinden izlenebiliyor. Doyumsuz ve uçsuz bucaksız Akdeniz ve Antalya manzaralarını seyredip kış programlarında günün son teleferiklerinden biri olan saat 17:00’ye doğru hareket eden teleferikle kendi mevsimimize doğru hareket ettik.

Olimpos teleferik “ Sea to Sky “ sloganına sonuna kadar uyan bir iş yapıyor.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*